BsYaRisMaSi.Tr.Gg
   
  !!! CÜNEYT ARKIN !!! Fahrettin Cüreklibatur !!!
  Şiirler
 
 
Çöplükte Bir Aç Martı
Çöplükte bir aç martı
Beyazı kirlenmiş
Dargın bakışlı bir çocuk gibi
Bulutları yok.
Denizleri bitmiş
Hapsolmuş gökdelenler arasına

Çaresiz
Kanatları düşmüş

Ya açlıktan ölecek
Yada taş ve betondan ibaret
Koca şehrin pisliğini
Yiyecek

Hayal mi hürriyet?
Özgür, alabildiğince denizlere uçup gitmek, dereler, göller, dağlar, çimenler, ormanlar, tarlalar şehirler aşağıda
Gönlünün istediği yere gitmek

Küçücük bir kuş bile olsa
Değer mi pislik yiyerek yaşamaya?

Aniden
Uçtu martı
Ümitsizce de olsa
Kavuştu gökyüzüne
Kendisi küçücük
Yüreği kocaman
Öpüştü bulutlarla
Ha gayret
Sonra iki oldular, beş on yüzlerce
Binlerce onbinlerce çoğalarak
Yan yana
Aynı hayallerle
Umut, ümit
Yaşama inadıyla
Dünyaları kat ettiler
Ve sonunda buldular yurtlarını

Küçücük bir kuş bile olsa
Değer mi pislik yiyerek yaşamaya?
Şimdi gökyüzünde martılar
Uçsuz bucaksız beyaz bulutlar gibi
Aydınlatıyorlar dünyayı
Çünkü
Hepsi
Birer hürriyet.

İhanet
ah! bir kere açsa çiçekler
güle oynaya
sardunyam hüzün kokuyor
papatyalar yasta

mahzun bir güvercin yağmuru
yırtık pırtık kalbim
yaralı yalnızlığım

gecenin nankör karanlığı
gözleri uzak
küskün
bakışları kıyamet günü
ağlayarak adını haykırıyor
serçenin ümitsiz çağrısı

karanlık
bomboş odamdayım
inadına her gece
onu hatırlıyorum
yıllardır ümitsiz bir firardayım
masallara inanan
çocuk hayalleri kuran
küçücük bir kızdı
onu bırakıp kaçtığımda

Ben bir eşkıyayım
memleketim
Türkiyem
en korkunç eşkıya olarak yemin ettim
amerika, mamarika
daha ne kadar düşman varsa
mesela medya
sizlere çiçeklerimi çiğnetmeyeceğim
çünkü benim her çiçeğim bir memlekettir

Kurt Kanunu
kanı kan temizler
insanı insan
işte al eline silahı

dinsizin hakkından imansız gelir
düşen kurdu kurt yer
ölüsünü köpeğin
öldürene sürütürler

sen köpek değilsin Memet
ne dinsiz ne de imansız
düşen kurdu kurt yer
sen kurt değil
insansın Memet
düşeni kaldırırsın

Türkiye
devlet ana
devlet baba
işte geldin yol ayrımına
gideceksin elbet yoluna
eğer
gidecek yolun kalmışsa
 
Ayrılık
yüzün eski bir türkü
sevdalım, yarim
biliyorum gideceksin
elden ne gelir
gideceksin
resimlerini, mektuplarını
hatıralarımızı
büyüttüğümüz çiçekleri
camdaki yağmurumuzu
kayan yıldızımızı
ter kokularımızı
sararmış resimlerimizi bırakıp gideceksin
kadınlığını, çıplaklığını
kokunu
ayak seslerini bırakıp gideceksin

sevdalım yarim
giderken kazağını almayı unutma
uzaklar soğuk olur

Irak'ın yetim çocuğu

gözleri korkudan
dehşetli kocaman
o çocuğu biliyor musunuz?

Anası
gözleri önünde bombadan
paramparça olan
gece gündüz
işkence gören babasının
feryatlarını duyan
o çocuğu biliyor musunuz?

Kara kuru bir çalı gibi
inadına
Amerikan kurşunu gibi vurulan
köpeğini asla yalnız bırakmayan
o çocuğu biliyor musunuz?

Hep dargın bakan
yetim gözleri hep sisli
masalsız, aç bilaç
içimde hep ağlayan
o çocuğu biliyor musunuz?

Yıldızları yiyen adam
anam gibi sevdalandım
toprağına memleketimin
bereketli
doğurgan
tek sevdiğim kadındı tarlaları
öpüp kokladığım çocuklarım
kır çiçeği
öksüz bir tarla kuşu
anasına hasret
gece boyu ağladığında
ben oradaydım
gözyaşlarını duyardım
karayel kavurup öldürdüğünde buğdayları
bende ölürdüm
bahar gelip hayat verdiğinde bozkıra
bir memleket türküsü olurdum
yağmur yağdığında tarlalara
doya doya yağmuru içerdim
bulutlar bozkır göğünde uçuşurken
üstlerine biner
bembeyaz yiğit bir at
masallara uçardım
dağlarda çoban ateşleri yandığında
baştan aşağı bir eşkıya
zalimlerin korkusu olurdum
nerede bir bebek doğsa
adını ben koyardım
'memleketim'
 
Aşk Eşkıyası
Güzel kız
delikanlı
kavak yeli nedir bilir misiniz?

O, eser durur yüreklerimizde
fırtına, kasırga
ve korkunç eşkıya
sende bir aşk eşkıyası ol
dünyada ne kadar sevgi varsa
aşk, sevda
çal kendi adına
sonra dağıt dünyaya

güzel kız
delikanlı
kavak yeli dediliktir
deli gibi sevmek
çılgınlar gibi aşık olmak
ölürcesine sevişmek
ölüp ölüp dirilmek

sevdiğini sevginle öldürmek
çünkü
aşk bir eşkıyadır.

Amerika bir çiçeği yenemedi
kocaman Amerika
baştan aşağı bomba

yok etti şehirleri, insanları
yaşlıları, çocukları
dağları, nehirleri
kuşları, böcekleri
çiçekleri...

lakin adalet bu
göremedi
uzak bir dağın
uzak bir yerinde
yeniden açan bir kır çiçeğini

Aşık oldum
firarda bir bahar
kuşlar avare
inadına açmış çiçekler
inadına rengarenk
hülyalı bulutlar
bal kıvamında meyveler
ye yiyebildiğin kadar

çakırkeyif çimenler
müjde getiriyor kuşlar
galiba
ben aşık oluyorum dostlar

Sevgilimin Ağzı
sevgilimiz ağzı
bayram şekeri
ye ye bitmez

sevgilimin ağzı
bayram şekeri
ebem kuşağı gibi rengarenk
çiçek çiçek açar
asla tükenmez

sevgilimin ağzı
bozkır güneşi tadında
ballı
tadına doyulmaz

sevgilimin ağzı
meyve bahçesi
çilli kayısı, buğulu erik, sulu şeftali
ye ye bitmez

sevgilimin ağzı
bir sevda türküsü söylüyor
bayram şekeri gibi rengarenk
bal tadında
öpe öpe bitmez

bayram şekeri
yala yala bitmez

Umutlar Ölmez
memleketi
ekmek
lezzetinde hür
kokusunda sevdalı

elleri kocaman nasırlı
bir bayrak gibi tutuyor
karton pankartı
'emeğimizin karşılığını istiyoruz'

dört çocuklu işçi Memet
grev nöbetinde bekliyor

bu kocaman zalim şehir
ve gecenin nankör karanlığı
bir yıldız kaydı
sesi duydu memet
gözleri uzak
korkulu
haykırdı 'parola'
karaltı cevap verdi
'ekmek'
'işaret'
cevap verdi
'emek'
bahtiyar gülümsedi Memet
'Hoş geldin Hemşehrim' dedi.
Onu sımsıcak bağrına bastı
'çoğalıyoruz kardeşim, şimdiden iki olduk'

Türk’ün Atı
O, beyaz yiğit atlar
Suya düşen dolunayın şavkını içtiler
Gece de
Tarifsiz heybetli ve cesurdular
Binlerce yıldır bozkırda
Dörtnala uçuyorlardı

Gözlerinde uçsuz bucaksız hürriyet Tarihe gidiyorlardı
Uzun yelelerinde bulut bulut dalgalanma
Savaşlardan dönüyorlardı
Yeri göğü inletiyor, dağları sarsıyordu toprak sesleri
Onlar Anadolu atlarıydı
Başta Akıncı beyi
Sağrılarında, alınlarında güneş
Güneşe uçuyorlardı
Bulutları, rüzgarları geçerek
Sonra
Çoğaldılar, yüzler, binler, on binler
Tüm Anadolu toprağını kapladılar
Anadolu baştan aşağı beyaz yiğit atlar
Buğday tarlaları gibi
Hürriyet ve istiklal
Rivayet o ki,
O yiğit beyaz atlar
Dağı, taşı inleten toprak seslerine Mehmetçiğin postal sesi karışmış
Vatanı korumaktadırlar

Bahar çiçekleri açmadı
Ne hazin
Ve de korkunç
Bu yıl memlekette
Bahar çiçekleri açmadı
Güneş güneşken
Toprak dahi eski toprak
Üstelik yağmur yağarken
Bahar çiçekleri açmadı
Anadolu’da
Bu yıl
İnadına
O kadar naif, ince, kırılgan
Ve dehşetli alıngan
Bahar çiçekleri
Canı istedi mi açar
Ve canı hep ister
Ama baharın canı çiçeklerse
Birazcıkta insan ister

İnsanlık kalmamışsa dünyada
Çiçekler ne işe yarar

Çocuk ve Çiçek
Kır çiçeği
Topraktan ve taştan çıkmış
O çocuk için
Çığlık çığlığa
Aç ve yapayalnız

Bozkırın ruhuna salmış köklerini
Ve başka bir günden
Açar yeniden
Yeniden
O çocuk için

Masmavi gözlerinden
Yüreğine gömer o çocuğu

Dağları deler o çiçek
Toprağı ve taşları
Bir çığlık gibi
Ve her bahar
Açar yeniden
Yeniden

Dünyada çiçekler var oldukça

Eşkıya çiçek
bir çiçek
yürüyor güneşe
can evinden vurulmuş
hürriyetle helalleşerek

ayağında prangalar
köle bir çiçek
lakin
dehşetli hülyalı
ve ölüp dirilerek
güneşe yürüyor

yüreğinden vurulmuş
bir çiçek
hafiften gülümseyerek
öptü son kez yıldızları
bulutları yağmuru
dağları ormanları
kuşları
öpe öpe doyamayarak
hayatı
Eşkıya gözlü çiçek

İnsan Şerefi
ölümse ölüm
eğer yaşadığında
düşürmüşsen yere
insanlığından bir parça

ölüm pahasına
düşen ne varsa ayaklar altına
elin ayağın tutarken
düşeni alıp yerden
yükseklere taşıyamıyorsan

geri kalanlarının hiçbir değeri yoktur

Babam
mahzun yüzlü babam
bakışları uzak
sigarasına sığınmış
kan ter içinde
dokunsan ağlayacak

alelacele giyiniyor
sürgün ve kaçak

yaslar giyinmiş
anam
gecenin nankör karanlığında
ağladı ağlayacak
ama biliyor
babam
eline aldı mı silahı
çocukluğunu vuracak

Dünyayı Kurtaran Adam
ben kurtardıysam dünyayı
sen de yapabilirsin arkadaş
dert etme

gülümse
güller açsın yüzünde
umudu yaşatmaktır yeryüzünde
her gülümseme

şarkılar söyle
her kelimesinde buram buram sevda
dört nala seviş
utanma
güneşe açıl çırılçıplak
boşa gitmesin sıcaklığın
aç kollarını iki yana
dünyayı kucakla

dağıt saçlarını
ıslak ağzında
doyulmamış öpüşler
uç daldan dala

Korkunç Eşkıya ol
dünyada ne kadar güzellik varsa
yağmala kendi adına
dağıt onları insanlara

deliler gibi sevmek olsun işin
çılgınlar gibi aşık olmak
ve yüreğini herkese dağıtmak

bütün meyveleri ye
oburca
tadına vara vara
ve her öptüğünde sevdiğinin ağzını
bahar çiçeklerini hatırla

hürriyettir sevmek
ve dehşetli cesaret
insanlara dokunmak
çıplak ellerinle
yüreklerini okşamak

yaşama inadın sonsuz olsun
dağları delip çıkan kardelen misali
dünyalar kadar kocaman
yüreğinle

kavak yelleri essin deli gönlünde
sevdalan alabildiğine
tut, öp, kokla
ısır hayatı
minnetle

ve merhametle
dünya seni bekliyor

Yaşamak güzel şeydir
Ne büyük keyiftir
yaşamanın tadına varmak
baharı
doya doya solunmak
çok uzakta bile olsa
bir çiçeğin kokusunu bile almak

ne güzeldir yaşamak
yaşlı da olsan
hür ve dört nala
bütün sevdaları tatmak

ve sonra
çiğnemek ekmeği
oburca
iştahlı
zahmet çekerek
kanter içinde
çalışmak
gevşemiş
upuzun yatmak
toprağın üzerinde
bahtiyar ve cömert
duymak
hayatı

Yalnızlık
dehşetli kederlidir
akşam üstleri
ölüm gibi sessiz
bir ses arar insan
bir ayak sesi
ne kadar uzaklardan gelse de
bir insan sesi
karanlığın içinde
dayanılmaz bir hasret
bir insan yüzü
beklemek hayat boyunca
kaybettiklerini düşünerek
ıssızlaşmış bir yürek
yalnızlıktan öldü ölecek
meğer ne kadar uzaklarda kalmış
o sevgili
gözlerinde güneş
gülüşü çiçek çiçek
artık biliyor ne kadar hazin
onu kucaklamaya
kimse gelmeyecek

Hayatımız
yakında ilk yağmurlar gelecek
baştan aşağı
hayat yenilenecek
ama insanlar
işten eve gidip gelecek

yakında bahar toprağa düşecek
bir çiçek açacak
kuşlar ve böcekler
hür ve bahtiyar
sevişip çoğalacak
ama insanlar
hep evden işe gidip gelecek

Hürriyet ve Memleket
Hürriyettir
halkını sevmek
ve
dehşetli cesaretle
memleket türküleri söylemek

eğer
sevdam değilse halk
ve memleket
toprağımda ekmek
bereket
inadına dağları delip
yüreğimde açabilir mi çiçek?

Hürriyettir
memleketi sevmek
ve
dehşetli cesaretle
uğrunda ölürüm
diyebilmek
 
Çiçek Yiyen Adam
adamın teki
korkunç aç
yiyor
dağları, ovaları
ekin tarlalarını
yağmur,geceyi, yıldızları, rüzgarı
kuşu, böceği
çiçeği

dörtnala iştahlı
obur
adamın teki
bozkırın taşını toprağını bile yiyor

hasıh
Anadolu'da ne varsa
yiyor
yiyor
ama ben
adamın teki
bir türlü Anadolu'ya doyamıyor

Göz Yaşları
Tek aşkını kaybetmiş
Yalnız bir adam
Gözyaşları düşüyor dünyaya

resimleri sararmış solmuş

Yaşlı bir adam
ilk aşkına ağlıyor
küsmüş kendine
ve aşk şiirlerine

sararıp solmuş bir adam
yağma edilmiş yüreği
bir varmış bir yokmuş

göz yaşları dünyaya düşüyor


Yakışıklı Adamın Kaderi
En büyük hayaliydi
bir çocuğu öpüp
mutlu etmek
yakışıklı adamın ama kadere bakın ki,
hep anneleri öptü çocukları

Yoksul Adam ve Çiçekler

Garibim yoksul adam
hiç çiçek alamadı sevgilisine
ama bir gün
çıktı, karlara dağlara
ve dünyaya

günler,aylar
eşeledi kazdı toprağı
kainatta ne kadar çiçek varsa
hepsini kucakladı
binbir renk binbir koku
onu görünce sevgilisi
koşup boynuna sarıldı
dağlar kadar kocaman çiçeklere
bakmadı
erkeğini öpüp
fısıldadı
'Ne güzel ter kokuyorsun' sevgilim.


İhtiyar Erik Ağacı
O ihtiyar erik ağacı yine aldattılar kar yağarken bahar çiçeklerini açtı


İlk Aşkım
Sevgilim
uça uça gelirdi bana...
baharın bütün çiçekleri de gelirdi onunla

çünkü
sevgilim bahar çiçeklerini giyerdi
ve saçlarında
deli dolu bozkır bulutları

yaz meyveleri tadıyla gözleri
gülüşünde bal rengi güneş
bana çocuk gibi gelirdi
sonra gülümsedi
ve dünyadaki bütün bebekler gülümserdi

sonra elini verirdi
hürriyetimi, ekmeğimi
masallarımı, uçurtmamı
çocukluğumu
geri verir gibi
bir ana bereketiyle
hayatı öper gibi
ağzımı öperdi

yiğittim, cesur
ve kahraman
ona aşık olduğumdan

ve bir gün bitti
gözlerimde gitti
binlerce aşk şiirleri okudum
yazdım
onu bulamadım
 

Çoğalacaksın
Ne kadar çok ve uzun yürürseniz
O kadar gücümüz artar
Artar dostluklar
Omuz omuza

Ne zaman sertleşir adımlarımız
Başlar dik.
Bu uzun yolda
Titrer dünya
Sonra eller birleşir
Terli ve nasırlı
Ne kadar sıkı tutarsan amacını
Kardeşinin göğsünde tutar gibi
Çoğalır, çoğalırsınız
Ekmek ve hürriyet gibi
Kutsaldır hakkını isteyen insan
Kutsal ve helal
Alın teri
Ne zamanki yürürsünüz bu uzun yolda
Çoğala çoğala
Kucaklaşmış tek vücut.
Tek hedef
İnsanca yaşamak
Vatanda
Vatanseverler
Güzel bir dünya bırakırsınız
Çocuklarınıza
Ekmek ve hürriyeti
Çoğalta çoğalta


Bir Çocuk Ölse
Bir böcek ölse
Ölür umutlarım
Bir kuş ölse
Aşklarım

Bir çiçek ölse
Ölür sevdalarım

Bir çocuk ölse
Masallarım, bayramlarım, oyuncaklarım
Anam, babam, kadınım, yuvam, çocuklarım
Umut ve hayallerim
Merhametli
Bütün dünyanın
Sen, ben
Hepimiz
Ölümsüz


Amerika’yı boyarım
Ben resim yaparım
Kızdım mı
Dünyayı bile boyarım

Her renk bir eşkıya
Kocaman silahları var
Mesela
Kırmızı beyaz

İki fırça darbesi
Benzetirim Bush’a

Amerika’yı bile boyarım
Ama kapkara

Dünyalar kadar kocaman
Çiçekler kadar çok
Eşkıya misali
Dağlarda türküler yakan
İnatçı ve yiğit
Anadolu kadar merhametli
Bereketli
Ne çok rengin var

Her şeyi boyadım severek
Sevmek de laf mı?
Sevdalanarak
Yüreğimi dahi koyarak

Ama Amerika, Avrupa
Bomba
Öldürünüz çocuğu

Öksüz, yetim ve açtı
Üşüyor, korkuyordu
Son kez ağlamak istedi
Doya doya

Ne çok rengim var
Ama hepsi çaresiz
Ağlarken öldürülen Irak’lı çocuğun
Göz yaşlarını boyamaya


Amerika ‘Öl’ diyor
Amerika öl diyor ya
Ölelim
Ama öleceksek
Koynumuzda bir mektup olsun<
Oğlumuza
Aşk, sevda ve merhamete dair

Amerika öl derse öleceğiz elbet
Ama Anadolu’mda
Ne güzel insanlar vardır
Hür, kahraman ve yiğit
Amerika öl emri verdiyse öleceğiz elbet
Ama hakkımızdır
Ölürken bile

Bu topraklar, ekip biçmek
Ekini yeşertmek
Usul usul yaz yeli eserken buğday başaklarının
Nazlı, kardeş
Omuz omuza dalgalanışlarını seyretmek
Ve tarlada öküzün yanında

Eşeğin yeminde
Koyunlarının sütünde
Pişmiş ekmekte
Bahçedeki yeşil soğanda
Kızım Hasret’in yüzünde
Memleketi düşünmek


Amerika
Çöktü karanlık
Korkunç ve zalim
Dünyamıza

Amerika geçiyor
Yüreklerimize basa basa
Yıldız arıyorum gökyüzünde
Görünürde bir ışık bile yok
İnsan eti yemeğe devam

Zulüm, kanlı bir bıçak umutlarımda
Ne yana baksam boş
Nereye koşarsan koş
Karanlık yeryüzü

Kim vurduya gidiyor dünya
Hem de üç kuruşa
Amerika ve Avrupa

Hain
Anadan doğma Türk oğlu Türk
Ama dehşetli Amerikan

Mart sonu
Ne güzel açar bahar çiçekleri
Hür ve yiğit
Anadolu çiçekleri, Türk mü Türk
Ama adam dehşetli Amerikalı
Anadan doğma Türk ama Amerikalı
Umurunda mı vatanı

Ayağında kovboy çizmeleri
Hain ve zalim
Bir Türk

Çiğniyor çiçekleri
Hür ve yiğit Anadolu’yu
Kovboy çizmeleriyle

Bir çiçek bin bebek
Bir bebek bin umut
Anadolu
İşte o Türk
Kovboy çizmeli

Sattı Anadolu’yu
Toprağı, ormanı, tarlayı, ekini, gelini
Bebeleri, böcekleri
Ve çiçekleri

Devam edecekti ihaneti
Tam kazandığı anda
Dolarlarını sayarken
Küçük kızı yatakta

Eğilip tam öperken
Mağrur ve gururlu
Hain ve zengin
Küçük kızını öperken
Dehşetli irkildi birden

Kızı çiçek kokuyordu
Hür ve yiğit
Anadolu’nun

Bir Karış Toprak
Tam yüreğinden vurdular Alişan’ı.
Anadan doğma çıplak, aç.
Ve yoksuldu
Üşüyordu
Ama inadına erkek, cesur ve cahil
Kahraman
Uçsuz bucaksız Anadolu’da
Bir karış toprağı bekliyordu
Ve müthiş sınırsız, uçsuz bucaksız
İnsan hayalleri kuruyordu
Bu gün ben korurum vatanın bir karış toprağını
Yarın oğlum korur
Sonra torunum
Torunumun torunu
Çünkü vatan
Karış karış topraktır
Aç, çıplak silahsızdı
Ama dehşetli bir inatla
Bir karış toprağını bekliyordu
Ve dünya eşkiyaları
O gece
İndiler Anadolu’ya
Zalim, kıyıcı
Ve merhametsiz
Çiğnediler buğdayları, ezdiler çiçekleri
Yaktılar yeryüzünü ve gökyüzünü
Yıldızları, yağmurları, dağları, ovaları
Tarlaları ateşe verdiler
Öldürdüler, kuşları, böcekleri
Hatta çiçekleri
Ve Alişan anadan doğma çıplak
Aç, yoksul, cahil
Ve silahsız
Siper etti göğsünü
Bir karış toprak için
İşte o vatandı
Yüreğinden vurdular Alişan’ı.
Tekmeleyip bir çukura bıraktılar.
Ve kan.
Şimdi Alişan’ın ölüsü
Bir çukur toprağa sahip
Beş, on avuç
Ama o müthiş, sınırsız, uçsuz bucaksız hayaller kuruyor
Hala
On avuç vatanı var
Oğlunun yirmi avuç olacak
Torununun yüzlerce avuç
Avuç avuç
Karış karış vatan
Aç, çıplak, silahsız
Ama sonunda karış karış kazanılan
Bir vatan

Papatya Kadınım
Gece gibi çöktü zaman
Günler kısalıyor
Niye geç kaldın
Evimiz
Yüreğimizde bembeyaz bir papatya
Hatırladığımda
Gelin gülüşün
Çok mu yaşlandık
Gece karanlığı gibi çöküyor
Çaresizlik
Ama görüyorum ben
Çok uzaklarda kalsa da
Bir yerde kadınım
Papatya gibi bir yerlerde açıyor


Türkiyem
sevdalıyım Türkiye’me
ekmeğine
ve
hürriyetine

doğmuş her bebeğine
ölümdür bırakıp gitmek
eşeğini köpeğini
kuşunu çiçeğini, böceğini

kınalı eli boş böğründe gelinin
terk etmek ne kutsal bir iştir
bu memleket için ölmek

sevdalıyım Türkiye’me
paylaşılan bir ekmek gibi
ve mübarek
kanım, canım, evladım

mehmet
anam babam Türkiye’m
şerefim, bayrağım
sevdalıyım sana
paylaşılan bir ekmek gibi


Maviş Oğlum Kaan
Bir insan nasıl bu kadar mavi olur
Baştan aşağı çocuk
Elleri bile gülümsüyor

Masallara doymamış
Bana bakıyor

Yüzünde güvercinler
Gökyüzü bulut bulut
Yağmur yağıyor
Bahar çiçekler meyve olacak
Bir insan nasıl bu kadar çocuk kalır

Uzansa yıldızları tutacak
Burnunda zerdali çilleri
Bal tadında güneşi yiyor

Bir serçe gözlerinde
Uçurtmalar uçuruyor
Bayram şekeri elleri
Anasını okşuyor

Süt kokuyor
Ekmek
Bebek
Ve çiçek
Bir insan nasıl bu kadar hülyalı olur


Hasret Oğlum Murat
Yürümyeyi sana ben öğrettim
Koşmayı ben sana
Konuşmayı ben öğrettim
Düşünmeyi sen bana

Hasretin yürek yarası
Bir damla gözyaşı
Gurbet kokan diyarlar
Sesini duysam nur topu gibi bir oğlum olur

İşte yine bahar çiçekleri açtı pencerende
Kirazları kim toplayacak
Resmine baksam
Maviler dolar odana

Bir çocuk resmi yapmışsın
Duvarda ellerin ne kadar da küçük
Sımsıcak renkler gülücüğün
Umudum dünyalar kadar
Sesini duysam
Bayram yeri olur yüreğim
Eski bir ses türkü söylüyor
Masallarımızda
El ele tutuşmuş gidiyoruz
Kaygısız ve hür evimize
Rüyamda bile görsem seni
Çocuklaşır gözlerim

Memleketi ben öğrettim sana
Dünyayı sen bana
Sevmeyi
Ekmeği, soğanı, çiçeği, böceği
Kahırlı Anadolu insanını
Bozkırı, bereket ve memleket
Kocaman gözlü çocukları
Sevmeyi beraber öğrendik

Ben oğlumu çok sevdim
Bir kere ağladı
Gözlerim gitti
Bir kavuşsak varya
Erkek sözü
Bağrıma basıp canım gibi kucakladığımda seni
Baba sözü ağlamayacağım


Anadolu Anası
Anadolu
Bir ana
Kadının aslanı
Acısı dünyadan büyük
Ve ağzı baştan aşağı merhamet
Hayret
Gülümsüyor
Şimdi bütün çocukları öpecek

Saçının her teli başak
Yüreği bereket
Ve harman
Elleri bereket

Başında yazma
Gelin elleriyle işlemiş umudunu
Rengarenk
Önce anası ölünce bir kuzuyu sarmış
Onunla

Kan davası
Erkeği vurulduğunda
Sarmış yarasını
Yazmasıyla
Gelin eliyle işlediği rengarenk
Ve emek

Kader işte
Bebek öldüğünde de
Çıplak vücudunu örtecek
Yazmasıyla

Ve yiğit erkeği gömülürken
Genç kız hayalleri
Yazmasıyla
Göz yaşlarını silecek

Şimdi bu yazma
Kan, ölüm, gözyaşı
Düğün ve gerdek gecesi
Çırılçıplak hatıralar
Sabır ve inat
Hayat
Ana kadar merhametli
Ata kadar eski
Gelinin yazması
El işi

Düğün, gelin çocuk
Buğday, toprak, ekmek

Bu ana
Kocasız, çocuksuz, kuzusuz kaldığında
Tek başına
Her şey bitip her şey yeniden başladığında
Anadolu’da
Aslan ana
Yetim kuzuya
Kaybolmuş, kuşa, böceğe

Çiçeğe kol kanat gerecek
Yoksulluğa, acıya
Aça
Sonsuz sabır ve merhametiyle
Her şeye inat
Ana sütünü verecek

Anadolu yüreği sevgi dolu
Baştan aşağı ana
Ve her çocuğu doğduğunda
Yeni yazmalar işleyecek
 

KAYIP BEBEK
Sevdalı mı sevdalı
Kocaman elleri kınalı
Köylü Rıza’nın karısı
Ayşe…
Açlığa, yoksulluğa
Ve zulme inat
Bebeğini doğurdu
Adı Zaiyat




Vurulmuş Tarla Kuşu
Vurulmuş
Yaralı
Bir anne tarla kuşu
Yavrularını çağırıyor
Sesi sıla gibi uzak


Bozkırın sonsuzluğunda
Akşamüstü kadar kederli
Küçücük bir kuş
Hasret ve sevdalı


Yavrularını arıyor
İnsanoğlu zalim avcı
Onu yüreğinden vurmuş
Şimdi ölmesini bekliyor


Irak
Mahzun yüzlü babam
bakışları uzak
sigarasına sığınmış kanter içinde
dokunsan ağlayacak

Alelacele giyiniyor
sürgün ve kaçak

Yaşlar giyinmiş
anam
gecenin nankör karanlığında
ağladı, ağlayarak
çünkü biliyor
eğer babam
eline aldı mı silahı
amerika’yı vuracak


Amerikanca
Bir film oynatıyorlar
Türkiye’de
lakin Amerikanca
tekmili birden otuz bir kısım
hem de acımasızca

Perde perde iniyor karanlık
korkak ve zalim
masallar anlatıyorlar çocuklarımıza
Amerikanca

Lakin mümkün mü?
kim mani olacak
işte köylü Rıza’nın karısı
doğurdu doğuracak

Yarın güneşte doğacak
bebeğini kocaman elleriyle tuttuğunda
köylü Rıza
ne yaman bir gurur
fakat en müthişi
bebeğin adı Anadolu olacak


Millici
Rıza oğlu Mehmet
yırtık pırtık
kavruk

Küçücük kalmış yüzü
ama yüreği kocaman

Bir yıldız kaydı
bozkırın uzak alacasında
bir köpek havladı kederli

Anadolu da
Rıza oğlu Mehmet
rüyada unutulmuş çocukluğu
deri kemik kalmış vücudu
ama dehşetli korkunç duruşu

Memleketi gibi
nöbette memet
yüzü küçük kalmış gözleri
gözleri kocaman mavi

Nasırlı elleri
sımsıkı tutmuş tüfeği
bir yıldız yansıması Anadolu’da

Sesi duydu Memet
Gözleri uzak
Mavi

Sordu Mehmet parola
cevap geldi ‘Vatan’
memedin sesi tatlı
gene sordu ‘işaret’
cevap gecikmedi ‘Hürriyet’

Müthiş bahtiyar
ve gururlu
‘hoş geldin hemşehrim’ dedi
Memet
bağrına sımsıcak bastı yeni geleni
demek sende bizdensin
ı

Yaşamak
Ne büyük keyiftir
yaşamanın tadına varmak
doya doya
baharı solumak
çok uzakta bile olsa
bir çiçeğin kokusunu almak

Ne güzeldir yaşamak
yaşlı da olsan
hür bütün meyveleri tatmak

Sonra çiğnemek ekmeği
iştahla
kanter içinde çalışmak
güle oynaya

Gevşemiş, iyimser
upuzun yatmak
toprağın üzerine
bahtiyar ve cömert
duymak bereketi


Bir Çiçek
Bir çiçek yürüyor güneşe
vurulmuş can evinden
hürriyetle helalleşerek

Anadolu’da
eşkıya gözlü bir çiçek
eşkıya misali, dağ ateşleri yakarak
baştan aşağı hürriyet

Yüreğinden vurulmuş bir çiçek
hafiften gülümseyerek
eşkıya oğlu eşkıya bizim çiçek

Ölüp ölüp dirilerek
öptü son kere yıldızları
yağmuru, bulutları, dağları, kuşları
öpe öpe doyamayarak hayatı
son kez çiçek
insanlara inat yürüyor güneşe
hürriyete

 
 
  Bugün 8 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!
css tasarim merkez

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol